27 Temmuz 2012 Cuma

Gulentesi - 12


Sevgili arkadaslar, guzel kasabamiz Newburyport'ta her sene yapilan Yankee Home Coming festivali Pazar gunu basliyor. Arkadasiniz, sevgili ev arkadasi ve 9 elemani ile sabah aksam pizza satacak!!! Dolayisi ile bir haftadan biraz fazla ortalikta gorunmeyecegim. Yine gecikmeden Gulentesi'yi sunayim dedim!

Azeri Turkcesi, Kibris Turkcesi kadar olmasa bile benim en sevdigim dillerden biridir. Dalga gectigimi dusunmeyin lutfen, artik kullanmadigimiz 'gercek' Turkce kulaga ne kadar komik gelsede bir o kadar da guzel. Bir yerlerden kesilmis gazete kupurune benim bildiklerimi de ekledim, eminim sizin de hosunuza gidecek. Donuste festival notlari ile karsinizda olacagim. Sicaga ragmen hepinizi opuyorum :-)))

Kaçkınlar ve göçkünler = Yerli ve yabanci turist
Avuçlarımla karşılıyorum = alkisliyorum
Aslan üregili rişard = Aslan yürekli Richard
Iki mertebeli bina = iki katli bina

AMATOR BIR AZERBAYCAN GEZISI
Azerbaycan'ın adını işyerinde telaffuz etmeye başladığımızda yani 1992-1993 yıllarında, orası bizim için kapalı bir kutuydu. Azerbaycan, çok çok eski olan Rus cihazlarından oluşan haberleşme ağını yenilemeye, köylerine, kasabalarına telefon hizmeti götürmeye çalışıyordu. Tabii dünyaya pencerelerini açtıktan sonra da ilk iş olarak; dil, kültür, din birliği olan kardeş ülke Türkiye'den yardım istemişlerdi. Bizler de Türkiye'nin en önemli iki telekomünikasyon şirketinden biri olarak güzel projeler yapmak için kolları sıvadık.
İlk defa Direktörümüzün Azerbaycan ile telefon konuşmasına şahit olduğumda şok oldum. Konuştuğu kişi dönemin Haberleşme Bakan Yardımcısı' ydı ve bizim patron, hiçbir samimiyeti olmamasına rağmen "sen" diye hitap ediyordu. Azerice'de "siz" kavramı yoktu. Görüştüğünüz kişi Bakan da olsa "sen" diye konuşabiliyordunuz. Birinci dersimizi aldık.
Karşılıklı görüşmeler için Bakü' ye gittik. Havaalanında dakika bir, gol bir hatamı yaptım. Üniformalı birini göstererek, Azerice'de benden daha tecrübeli bir arkadaşıma "bu adam subay mı?" diye sordum. Arkadaş: "sus, adamı peşimize mi takacaksın, burada subay bekar demek" dedi. Bizdeki "subay" ne demek söylemedi.
Bizi karşılayan Azeri arkadaş, arabaya binerken kendisinin dalda (arkada) gideceğini benim de kabaga (öne) oturmamı söyledi. Otelin önüne gelince şoför; "abla sen burada düş, ben arabayı saklayıp gelirim" dedi. Yani ben ineceğim, o da park edip gelecek. Sonra düşmenin inmek yerine her yerde kullanıldığını "merdiveni boşver, gel asansörle düşelim" dediklerinde daha iyi kavradım. Ama bunu bilmeyen arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir uçuş sonunda, Bakü' ye beş dakika içinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film şeridi gibi bir-iki saniye izleme fırsatını bulmuşlar. Bir diğerimiz de Bakü' ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek istemiş, telefondaki Azeri: "uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı, Sumqayit' e düştü" demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı. Anladık ki uçak Bakü' ye inememiş, bir iki tur atıp, başka bir şehre inmiş.
Azeriler çok misafirperver. Herhangi bir ikramı reddetmek çok ayıp. Sizi ağırlamak için paralanıyorlar. Altı saat boyunca yemek yenilebiliyor. Bizi o dönemin gözde bir lokantasına götürdüler. Adı Gülistan. Ordan burdan konuşulurken, çok değerli bir şairlerinin başka bir ülkede rahmetli olduğunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye çalıştıklarını söylediler. Biz yine anlamsız anlamsız bakınca, sümüğün kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu" olduğu anlaşıldı. Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi. Şu anda Bakü'deki Migros yani ???????? Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar" ilanlarını görmek mümkün. Bu arada garson yanımıza yaklaştı ve yan masadaki adamların arkadaşımızı Sefer Bey'e okşattıklarını söyledi. Tabii okşanmaya maruz kalmış arkadaş da kolay kolay okşanacak bir tip değil. Bıyıklı ve iri cüsseli olan arkadaşımız acayip bozulup, "kim okşatmış beni, bu da ne demek" şeklinde horozlandı. Okşatmanın - benzetmek olduğunu zar zor anlayarak rahatladık. Rus kızların dansları ve "Ada Vapuru Yandan Çarklı" şarkısı eşliğinde yemeğimizi bitirdik. Ertesi gün seherde bizi otelin kabağından aparacaklarını söylediler. Yani sabah, otelin önünden alınacaktık.
Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses acayip rağbet görüyordu. Bir de o zamanlar Cuma akşamları TRT'de yayınlanan "Bir Başka Gece" programı çok seviliyordu. Hatta Cuma gecelerine denk gelen düğünlere "Bir Başka Gece" programı süresince ara veriliyor, düğün ahalisi TV salonuna geçerek hep birlikte programı seyrediyordu. Sonra düğüne bırakılan yerden devam ediliyordu. Daha da enteresanı önemli bir iş toplantısının ortasında üst-makamın ofisinin (genelde her ofiste irice bir TV var) kapısı tık tık çalınıyor, departmandaki sekreterler sessizce kenara diziliyor ve sabah saatlerinde verilen Brezilya dizisi hep birlikte seyrediliyordu. Tabii bizim toplantı devam ediyordu etmesine ama Azeri yöneticisinin gözleri de sık sık televizyona kayıyordu. En zevklisi Azerbaycan-Türkiye futbol maçını Azeri televizyonundan, Azeri spikerin anlatımıyla seyretmek: Türk Milli Yığma Komandoları. Türkiye Milli Takımı anlamında. "Türk kapıcısı (kaleci) topu gapı aralığından depti, yirmibirinci dakka olmasına rağmen maç heç heç (0-0) devam etmekte" gibi sevimli cümlelere rastlıyorsunuz. Ya da bir Amerikan filmini Azeri dublaj ile seyretme şansını yakaladıysanız Robert Redford'un "men yahsiyem, istemirem. Sen nicesin?" şeklinde konuşmasına gülmekten kırılıyorsunuz. (Bu arada Arap ülkelerinden birinde iş için bulunan arkadaşım bir filmde: R. Hudson'a barmenin ne içeceğini sorduğunu ve onun da elhamdüllah oruçluyam dediğini söyledi. İnanamadım, yazmış da olabilir). Bu arada bizler de onları Türkiye'ye davet ettik. Hatta bir yöneticinin eşi rahatsızlandı ve doktora götürmek görevi bana düştü. Amerikan Hastanesi'nden randevu aldık. Kadın; "oynaklarım, sümüklerim, kıçım ağrıyor, derman yuttum geçmedi" dedi. Doktorda Hakan Şükür bakışları oluştu. Yani "eklemleri, kemikleri ve bacakları ağrıyor ve ilaç almasına rağmen geçmiyor" dedim. Neyse tahliler filan, derman bulundu.
 

12 yorum:

  1. Allah iyiliğini versin, sümüklerim ağrıdı gülmekten!!! =)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yarasin kusuma, bir kahkaha bir kilo pirzolaya bedel kusummmm! Afiyet seker olsunnn!

      Sil
  2. :))) Yahu Azeri kardeşleri kızdırmayalım ama en güzel Türkçe İstanbul Türkçesi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onda suphe yok Bolatcigim, ama bu lehceler de cok hos beyav :-)

      Sil
    2. Doğru dersin benim şimdi yeni ülkem güzel ülkem gıprıs ağzına alışmam gerek :))

      Sil
    3. Bloggerın azizliğine uğradım üçüncü kez yazıyorum yorumu, benim güzel ülkem gıprıs ağzına alışmam gerek :))

      Sil
    4. Be gardas, ben Kibris lehcesinin gozunu seveyim! Lazim ogrenesin hemen!

      Sil
  3. Başta festival falan okuyunca dedim gene kısa bir tatil kaçamağı var, hatun gidiyor:)
    Meğer çalışacakmışsın...
    Seni özleyeceğiz, bir 10 gün yoksun yani.
    Haydi bakalım bol satışlar, keyifler de eksik olmasın:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son iki saatte 120 tane pizza yapmisiz! Bu hafta deli gibi gececek, arada yoklarim sizi ama :-)
      Festival dedin de aklima Cirque du Soleil'e gittim iki gun evvel onu yazmadigim geldi! Festival sonrasi artik hehehehe optum cokkkkk

      Sil
  4. cicim kolay gelsin yorulma fazla eğlen daha çok ;)
    bu azeri cümlelere koptum dalda kabakta offf karnım ağrıdı öptüm seni özletme kendini ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eglenmek mumkun degil Cicom! Sabah aksam kosturuyos, dort gun kaldi, yaaaa sabir!

      Begenmene sevindim, ben bayiliyorum bunlara :-)

      Sil
    2. heheeeytt bee benim bildiğim başak o yoğunlukta bile eğlenecek bişey bulur okaar ....
      (sabır çekmeden olmaz benden motivasyoncu olmaz :) Allah yardımcın olsun şekerim)

      Sil